Muhalefet nedir? Muhalefet iktidarmış gibi yapma makamı da değildir, her konuda mızmızlanma yeri de! Türkiye’de iktidar sorunu olduğu gibi muhalefet sorunu da var. Zaten içinde bulunduğumuz acınası durumun tek bir aktörün edimi olması beklenemez. Batı ülkelerinde gördüğümüz iktidarla muhalefetin belli fasılalarla yer değiştirmesi keyfiyeti bizde kurumsallaşamadığı için bizdeki müzmin muhalefetin iktidar tarafından kurulduğu algısı doğallıkla hemen akla geliyor ve dillendiriliyor. AKP’nin muhalefeti dizayn etme çabasının bizzat Kemal Kılıçdaroğlu tarafından açıklanmasını da (Mart 2014’te aldığı seçim yenilgisi sonrasında söylemiş) ilginç bir ironi olarak görebiliriz.[1]

Muhalefet partileri içinde özveriyle çalışan binlerce kişiye ve bu partilere oy veren onmilyonlarca seçmenin bütün hüsnü niyetlerine rağmen bu algıyı ortadan kaldırmak güç.

Bu yazıda muhalefetin ne olduğu üzerine biraz düşüneceğiz ve öncelikle de ne olmadığından hareket edeceğiz. Böylelikle de iktidar tarafından kurulmayan bir muhalefetin yani gerçek bir muhalefetin ne olduğuna ulaşmaya çalışacağız.

1-                       Muhalefet iktidar değildir. Batı ülkelerinde olabilir. Bizde sayısız seçim kaybetmiş partilerin sanki iktidara gelmeleri an meselesi imiş gibi davranmaları artık komik kaçmaktadır. Seçime giderken kazanacaklarından emin parti liderleri her seferinde mehter marşı ile gelip İzmir marşı ile geri dönmekte ve pişkinliklerinde zerre kayıp olmamaktadır.

Bu, iktidarın kol uzatılsa kopartılacak kadar yakın olması illüzyonu ‘muhalif’ parti liderlerinin iktidar olunca gerçekleştireceklerini ilan ettikleri vaatlerinde de görülmektedir. İktidara gelmeden gerçekleştirilemeyecek çok sayıda vaat havada uçuşmaktadır. Seçim öncesinde kurulan ve seçim sonrasında esamesi okunmayan “Altılı Masa” hazırladığı Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nde iktidara geldiklerinde nasıl yöneteceklerini anlatıyordu ancak nasıl iktidara gelecekleri kısmı muallaktaydı. İktidara gelme stratejileri ve taktikleri ancak gelişmiş bir Batı ülkesinde olabilecek adil seçimler varsayımına dayanmakta idi.

Örneğin, emeklilere bayram ikramiyesi olarak 2000 lira öneren AKP’ye karşı, 15.000 lira önermeyi, bir vaat olarak öne sürdüler, 300 milyar doları bulduklarını ve getireceklerini ilan ettiler. Sahip olmadıkları kesenin ağzını iyice açtılar ve AKP ne veriyorsa daha da fazlasını vereceklerini ilan ettiler. Bugün hepimize komik gelse de, seçim sonuçları karşısındaki şaşkınlıklarından bu vaatlerin kitlelerde karşılık bulacağına gerçekten inandıkları anlaşılıyor.

Ne var ki, iktidara gelmeden iktidarmış gibi yapma hali, yani bir Batı demokrasisi olmadan öyleymiş gibi varsayma hali artık hepimizi paralize eden bir hale geldi. Sadece ana siyaset kurumlarında değil, iktidar partilerinin yanısıra muhalefet partilerinde de iktidar refleksleri bariz bir hale gelmiştir. Bütün örgütlerde ve devlet kurumlarında paraşütle en tepeye gelen yöneticiler bulundukları kurumlardan ayrılmamayı, merkez yönetimleri üyeleri yönetime katmamayı ve hatta üye olmayı sınırlamayı marifet saydılar. Bu konuda ‘muhalefetin’ karnesinin en az iktidar kadar kötü olduğunu görmemiz gerekiyor. Muhalif partilerin merkez teşkilatları kötü ve yerel teşkilatları ise içler acısı bir haldedir.

Seçim kaybeden parti başkanları (ve sadece tek bir kişi değil, bütün yöneticileri) ne yüzle devam etmeleri gerektiğine bizi inandırmaya çalışır. O koltuklar üzerinize mi zimmetlendi? Haketttiğinizden fazla oralarda oturduğunuz her gün, düzeltmeye çalıştığınız iktidarı daha da kuvvetlendiriyor. Aynı koltuğa yapışma halinin bütün devlet kurumlarında da artık kurumsal bir kültür haline geldiği görülüyor. Bu durumdan üniversiteler gibi devletin özerk olması gereken kurumları da nasibini almıştır.

Belde yönetimlerinden en tepeye kadar ‘muhalif’ parti liderlerinin, hesap veren yönetim/ dönüşümlü yönetim vs gibi bir kavram duyduklarında tüyleri neden diken diken olur?

Uzun sözün kısası bütün muhalif siyasi partilerde ve özerk olması gereken devlet kurumları başta olmak üzere bütün devlet kurumlarında yöneticilerin dönüşümlü çalışmayı (koltuklarına yapışmamayı) öğrenmesi en başta gelen bir ilke olmalıdır.

2-                       Muhalefet boş eleştiri makamı da değildir.

Bütün kurumlarımızda bir boş eleştiri kültürü, boş durma boşa çalış ve dedikodu kültürü ile atbaşı olarak yayıldı. Bu boş eleştiri sürekli bir mızırdanma, hiçbir şeyden memnun olmama, bir herşeyi bilme duygusu ve buna eşlik eden bir şey okumama ve yapmama ve dinlememe hali olarak tezahür ediyor. Bu halin ‘yöneticiler’ nezdindeki yarattığı durum şu:

a-                       Yönetmesi gereken yöneticilerin kendileri de sürekli olarak şikayet ediyorlar.

b-                       Yönetim edimi otoriter bir biçimde kuruluyor ve bir gün akım dedikleri şeye ertesi gün bokum demekten çekinmeyen yöneticiler her tarafta boy gösteriyorlar (bunun otoriterliğin temel göstergelerinden biri olduğu hatırlansın!).

Muhalefet iktidar olmadığını bilsin diyorum ve mızırdanmakla yetinmesin diyorum. Dikkat edilirse bu iki madde birbirleri ile çelişir görünmektedir. Aslında bu iktidarmış gibi yapma hali bu boş eleştirilerde de görünmektedir. Muhalefet hazırlıksız olduğu bir çok konuda ileri geri konuşmakta, ama söyledikleri bir sonraki döneme kalmayacak biçimde buharlaşmaktadır.

Bugün ortada olmayan Altılı Mutabakat’ın hazırladığı vaatler iki metinde toparlanmıştır. İlki 28 Şubat 2022’de açıkladıkları “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” metni, ve ikincisi ise 30 Ocak 2023’de sunulan Ortak Politikalar Mutabakat Metni’dir. Her iki metnin de ortak özelliği şudur: çok sayıda ayrıntılı madde içerirken aynı zamanda da temel konularda sessiz kalmaktadırlar. Ortak Politikalar Mutabakat Metni aylarca süren bir çalışma sonrasında ilk metinden çok daha kallavi bir metin olarak ortaya çıkmıştır. Ancak, daha önceki bir yazımızda dile getirdiğimiz eksikliklerin tamamlandığını söylemek çok güçtür (bakınız, Aygül 2023).

Peki çıkış yolu nedir?

Muhalefet partileri temsil ettiği kitlelerin taleplerini ve kırmızı çizgilerini belirleyecek. Bunu yaparken iktidarmış gibi yapmayacak, ama belirlediği kırmızı çizgilerin geçilmesine de izin vermeyecek. Binlerce vaat öne sürmek yerine kitleler için temel önemdeki konuları belirleme kapasitesini geliştirmeye uğraşacak. Bir konu belirledi mi de, bunu gerçekleştirmeyi herşeyin önüne alacak, söyleyip geçmekle yetinmeyecek.

Sosyal demokrat ve halkçı bir partinin kırmızı çizgileri için şunları önermek istiyorum.

1-                       Cumhuriyet kazanımları, haklar, özgürlükler ve sorumluluklar

2-                       Enflasyon

3-                       İşsizlik

Her üçünün de yurttaşları köleleştirmek isteyenlerin engellenmesi açısından temel önemde olduğu açıktır. Bu maddeleri tartışmaya daha sonraki yazılarda devam edeceğiz.

Yazımı faizlerdeki zoraki düşürmeyi nasla açıklayan bir hükümete karşı çıkamayan, gerçek enflasyon yüzde 60’dan fazla iken, bütün kredi muslukları kurumuşken ve yandaşlara yüzde 17’den krediler dağıtılırken buna engel ol(a)mayan bir muhalefetin var olmasına gerek olmadığı ile bitireyim. Lütfen bu lider seçme tiyatrosunu çok hızla bitirin ve kitlelerin derdine çare bulun.

 

 

Cenk Aygül  

 


[1] Dünya, “Muhalefeti dizayn etmeye senin gücün yetmez,” 31 Mart 2014, https://www.dunya.com/gundem/039muhalefeti-dizayn-etmeye-senin-gucun-yetmez039-haberi-242549.

Yorum yapmak için oturum açın