Çürüyen Demokrasi
Dünyada yaşanan ilk demokratikleşme (1828-1926) bir elin parmaklarını geçmeyen sayıda ülkeyi uzun bir süre içerisinde demokratikleştirdikten sonra, 1922 yılında İtalya’da yükselen faşizm daha sonraki otoriterleşme/totaliterleşme dalgasını başlattı ve bu dönem İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar sürdü. Savaş sonrasında yaşanan ikinci demokratikleşme dalgası (1945-1962) Amerikan hegemonyası koşulları altında gelişti ve otoriterleşme dalgası Amerikan yanlısı Üçüncü Dünya ülkelerinde gerçekleşen askeri darbeler ile çok kısa süre içinde tersine döndü. Üçüncü demokratikleşme dalgası 1974’te İspanya, Portekiz ve Yunanistan’daki uzun süreli askeri yönetimlerin yerlerini demokratik rejimlere bırakması ile başladı (Bir başka deyişle, Türkiye 1974’e kadar bu üç Akdeniz ülkesinden de daha demokratikti…).
Ancak bu üçüncü dalganın getirdiği demokratikleşmenin niteliği daha önceki dalgalardaki gerçekleşen demokrasi ile aynı nitelikte olmadı. Doğu Avrupa ülkeleri sosyalist dönemde kurdukları sanayilerin yıkılması pahasına Avrupa Birliği’ne eklemlenerek bir tür demokrasi peçesi takabilse de, durum Rusya ve diğer Sovyet devletleri için o kadar iyi olmadı. Demokratikleşme hedefi ile başladığı iddia edilen Arap Baharının da demokratikleştirmeyi başardığı bir ülke, belki Tunus hariç, bulunmuyor. İkinci dalgada demokratikleşen pek çok ülke demokrasilerinin zayıfladığını gördüler. Ve de aslında demokratik Batı ülkelerinde de ciddi otoriterleşme eğilimleri ortaya çıktı. John S. Dryzek ve Patrick Dunleavy’nin Demokratik Devlet Teorileri ( 2009, Palgrave Macmillan) kitabında başta ABD olmak üzere tüm dünyada giderek büyümekte olan demokrasi eksikliğinin tezahürleri sıralanmaktadır. Sıralanan sorunların tüm dünyayı ortak olarak etkilemesine rağmen, zayıf devletlerin bu sorunlara karşı çözüm getirmede daha başarısız oldukları da söylenmelidir. Bu yazıda sadece bu sorunların neler olduğunu sıralayan Dryzek ve Dunleavy’nin gördüğü sorunların başlıklarına değinmekle yetineceğiz.
- Politik olaylara dair ilgisi ve bilgisi olmayan yurttaşların sayılarındaki artış,
- Bir demokrasi perdesi arkasında demokratik politikanın giderek bir elitin eline geçmesi,
- Hakim çıkarlara hizmet eden siyasi ideolojilerin tüm topluma yayılmaları,
- İş çevrelerinin ayrıcalıklı konumlarının çoğulcu politika yapımını giderek zorlaştırması,
- Seçmenler yerine finans ve sermaye piyasalarını memnun edecek politikaların öne geçmesi,
- Kamu yerine sadece kendi özel çıkarlarını öne alan grupların devlet politikalarını belirlemesi,
- Sadece kendi çıkarlarını kollayan yasa yapıcıların kendilerini destekleyen sermaye ve finans gruplarının yararına olacak biçimde harcamaları sorumsuzca şişirmeleri,
- Bürokrasilerin halkın gerçek ihtiyaçlarını karşılamak yerine kendi önceliklerini dayatmaları ve israfçı bütçe talepleri,
- Hem seçmenler hem de milletvekillerinin kendi tercihlerini gerçekleştirmeye çalışırken gerçekçi olmayan ilkesiz ittifaklara girmek durumunda kalmaları,
- Toplumsal hareketlerin ve örgütlü hareketlerin hükümet üzerinde etki sağlayan kanallarının sınırlandırılması,
- Kapalı kapılar arkasında kurulan politika şebekelerin hesap verebilirliğinin ve hatta görünürlüğünün azalması,
- Seçmenlere gerçek bir alternatif sağlamayan siyasi partilerin güçlenmesi,
- Seçimlerde bir azınlığın kilit haline dönüşmesini sağlayan ve seçmenlerin temsilini bir grup lehine çarpıtan seçim sistemleri/ düzenlemeleri,
- Pahalı seçim kampanyalarına duyulan ihtiyaçla birlikte bu kampanyaları finanse edenlerin hakimiyetinin artması,
- Seçimlere katılım oranlarının düşmesi,
- Siyasi partilere üyelik oranlarının düşmesi,
- Güdüleme, manipülasyon ve çamur atmaya dayanan seçim kampanyaları,
- Seçim yarışının halk iradesinden çok kısa alanda dar paslaşmalarla gerçekleştirilmesi,
- Devlet mekanizmasına hakim elitlerin bazı azınlıkları ötekileştirmesi ve bastırması,
- Yabancılaştırılmış azınlıkların zayıf bağlantılarla tek yönlü bir biçimde devlete bağlanması,
- Kimlik politikalarını çirkefleştirmekten ve gerektiğinde şiddet uygulamaktan çekinmeyen bir dil,
- Güvenlik adına demokratik hakların tırpanlanması ve teröre karşı savaştan politik faydalar devşirilmesi.
Yazarlarımızın bize gösterdiği gibi dünyadaki durum hakikaten çok sorunlu bir aşamada. Bir devlet ne kadar zayıfsa, bu gidişe karşı çıkacak güçler ne kadar örgütsüzse, bu olumsuz etkilerin devleti ele geçirerek demokrasiyi tırpanlaması da o kadar daha kolay oluyor.